14 Temmuz 2015 Salı
1 Haziran'da Açılacak Yerler Ve Kalkan Yasaklar Belli Oldu
Gazeteci Yazar Abdulkadir Çapanak Viranşehir'in Sesi'nde
VİRAŞEHİR BELEDİYESİ ÖDÜLLÜ MASA TENİSİ TURNUVASI SONA ERDİ
Töre Adı altında Kadın Cinayetleri
İŞKUR Başvuruları Başladı
Erkek otoritesine dayanan toplumlarda töre adı verilen kadın cinayetlerinin temel sebebi aldatmak, zina etmek, evlenmeyi reddetmek, boşanmaya çalışmak, tecavüze uğramış olmak gibi nedenlerle, başta kadınlar olmak üzere aile fertlerini şiddette yönelten töre adı altında insanın can almasına verilen bir kavramdır.
Batılı kaynaklarda genellikle onur suçları şeklinde adlandırılır. Bu suçların çok büyük bir kısmı cinayetle sonuçlanır.Birleşmiş Milletler Nüfus platformu tahminlerine göre dünyada her sene yaklaşık 5000 kadın veya genç kız töre ve namus cinayetlerine kurban gitmektedir.
Şimdi herkes soruyor:
Kadın cinayetlerinin son yıllarda artış göstermesinin sebebi ne?
Ne oldu da kadın “infazları” bu kadar arttı?
Aslında, kadın cinayetlerindeki artışın arka planında, hayatın gidişini durdurmaya çalışan, suları tersine akıtmaya çalışan erkeklerin büyük çaresizliğini ve cinnet halini görüyoruz.
Dünya değişiyor ve her gün daha çok kadın kendisine biçilen role, kader diye dayatılan kölelik düzenine, itaat beklentisine kafa tutmak zorunda bırakılmak isteniyor. Namus denince sadece akıllara kadınlar geliyor.
Kadın cinayetlerini önlemek ve artık cinayetlerin yaşanmaması için;
Öncelikle kadın sığınma evlerinin arttırılması ve sığınma evlerinin ekonomik yönden desteklemesi gerekmektedir.
Suçu işleyen kişilerin suçun türüne göre çok hızlı bir şekilde kesin çözüm uygulanması cezai yaptırımların çok ciddi ve gerekirse müebbet hapisle bile sonuçlanması, şiddet tehlikesi altında ki kadını koruyucu güvenlik tedbirlerinin alınmalıdır.
Bir birey olarak diyebilirim ki; Öldürülmeye, şiddete, sınıfsal, ulusal ve cinsel sömürüye karşı bütün emekçi kadınlar örgütlenmeli ve bu haksızlığa, adaletsizliğe karşı mücadele etmeye davet ediyorum. Herkes elini vicdanına koymalı ve bugün o haberlerde gördüğünüz sizinde başınıza gelebilir..
Daha aydın, daha yaşanılabilir, cinayetlerin olmadığı güzel yarınlara..
Saygılarımla esen kalın..
Neyin hak, neyin hak olmadığı, kime göre hak, kime göre haksızlık olduğu hazır cevaplarla ve keskin çizgilerle belli olmaz. Böyle durumlar ahlaksal kültürlere göre değişiklik gösterebilir. Ama günümüzün cevaplarına ve keskin çizgilerine baktığımız da herkes kendi görüşüne göre haklı bir anlayış sergilemektedir.
Kendi hatalarımızı görmediğimiz için de haksızlığa uğradığımızı düşünüyoruz. Genellikle olaylara kendi penceremizden bakarız ve görmek istediğimiz kadarını görürüz ve başkalarına da öyle anlatır ve inandırmaya çalışırız. Yalan konuşuruz ve yeri geldi mi iftira attığımız oluyordur. Tabi yapmış olduğumuz hatalarımızı görmemezlikten gelerek, sadece biz haklıyız anlayışıyla hareket ediyoruz. Bir de karşıdakinin penceresinden bakmak lâzım. Kime göre haklısın anlayışını unutuyoruz değil mi? Kendine göre sadece haklısın görürsün kendi pencerenden.Aslında bu kadar hak davasına düşmemiz, bir noktada da iman zayıflığımızı gösteriyor.
Hakkımızın yendiğini düşündüğümüz zaman açık ya da gizli cezalar uygulamaya başlıyoruz. Açık ceza; göz göre göre iftira atmak bunun en somut örneğini teşkil eder ve gizli ceza ise; yalancı şahitler toplayarak bir menfehat uğruna bilmeden, tanıdan kişinin arkasında toplumda ve bir başka yerden konuşması örnek verilebilir. Bize haksızlık yaptığını düşündüğümüz kişiyi cezalandıralım derken aslında en çok kendimizi cezalandırmış oluyoruz. Kimin haklı veya kimin haksız olduğunu bilemeyiz. Öfkelenmek bazen haklı olduğumuz durumlarda bizi haksız çıkartabilir durumların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Buna benzer durumlar ve düşünceler sadece öfke ateşini körüklemekten başka bir işe yaramıyor. Hiç bir zaman öfkemize asla yenik olup hayatımızın mahvetmesine izin vermemeliyiz.
Cezaevlerinde bir araştırma yapmışlar: Kocasını öldüren kadınlara sormuşlar. ‘Kocanızı öldürdüğünüz için pişman mısınız?’ ‘Hayır değiliz, öldürülmeyi hak etmişti’ demişler. ‘Mutlu musunuz?” diye sormuşlar. ‘Hayır, mutlu değiliz, dışarıda bir hayat bıraktık.’ O zaman haklı olmak her zaman mutlu olmayı gerektirmiyor, diye bir sonuç çıkarmışlar.
Cezaevlerinde yapılan başka bir araştırmaya göre de, insanları en çok öfkelendiren, suç işlemeye teşvik eden “Ben bunu hak etmedim,bana haksızlık yapıldı” düşüncesiymiş. Hak etmediğini düşünen insan öfkesini kontrol etmek de zorlanıyormuş. O bunu hak ediyor ya da ben bunu hak etmedim düşüncesi, öfkenin ve hayatı mahvetmenin en büyük sebebi demek ki.
Hak ettiklerimizi değil, yaşamamız gerekenleri yaşıyoruz. Bizi olgunlaştıracak, kurtaracak hayatı yaşıyoruz.
O zaman söylenmeden, şikâyet etmeden yaşamalı değil miyiz? Şikâyet ederek yaşamayı seçersek yaşadıklarımızın içindeki almamız gereken dersleri yeterince öğrendiğimizin bir kanıtı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuçta biz insanlar dünya hayatı için yaratılmadık. Gerçek hayat ölüm sonrası olduğu için de yaptıklarımızın karşılığını esas ahirette bulacağız. Kimin haklı veya haksız Allah’ın terazisi ile belli olacaktır. Kim ne haksızlık yapmışsa karşılığını fazlasıyla alacaktır.Allah(c.c) bir ismi de “Âdil”dir. Allah adalet sahibidir, haksızlık ve zulüm yapmaz. Haksızlık ve zulme maruz kalan kişi bağışlamadıkça da haksızlık edenleri bağışlamaz.
Haklı olmak mı, haksız olmak mı? Bu iki seçenek arasında kaldığınız bir durumda bu iki seçenekten toplum karşısında saygınlık, itibar ve prestik aybedeceğiniz bildiğiniz halde, ikisi arasında tercih yapmak durumunda kalsanız hangisini tercih ederdiniz?
Tercih sizin….
saygılarımla
Ortadoğu denilen topraklarda akan kanlar olduğu sürece “barış, kardeşlik ve hoşgörüyü” tartışmak ilginç olduğu kadar düşündürücü bir durumdur. Kin, nefret, düşmanlık,huzursuzluk ve hoşgörüsüzlüğün sonucu olan savaşlar, çatışma ve soykırımlar olmasaydı belki de tartışılmaya bir zemin oluşurdu.
Yine kin, düşmanlık, nifak ve zulümler olmasaydı “kardeşlik, dostluk, muhabbet” gibi kavramları yeniden tartışmamıza gerek kalmayacaktı. Ama gündeme baktığımızda demek ki hala barış ve kardeşliğe ihtiyacımız var.
Bu kavramlar eğer hâlâ gündemimizi ve kafalarımızı meşgul edip yormaya devam ediyorsa, barış ve kardeşliği yeniden anlamak ve İnşa etmek zorundaysak, bunun anlamı gerçekten büyük sorunlarla karşı karşıya oluğumuzun farkında olmalıyız.
Ancak şunu hemen ifade edelim ki, bütün bu olumsuzluklara, kargaşalara, savaşlara sebep olanlar, bugün Kuran-ı Kerim’in ışığında barış ve kardeşliği arayanlar değildir.
Aksine insanları İslam’dan soğutma politikalarını devreye sokmuşlardır.
Müslümanı, Müslümana kırdırtmak istiyorlar.
Batı uşaklığını yapanlardır.
Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmek için amaçlarına ulaşmak için çabalıyorlar. Satacağı silahlarla servetlerine servet katmak istiyor.
Bugün bizi barış ve kardeşliği aramaya iten temel nedenlerden birisi, dünyamızın içinde bulunduğu mevcut durumdur. İnsanın rengi, ırkı, mezhebi, duruşu, siyasi görüşü ben insanım diyen için fark yoktur.Zaten hoşgörünün olmadığı toplumlarda kaos hakimdir.Dünyamız âdeta sosyal çalkantılar, etnik çatışmalar, soykırımlar ve savaşlarla sarsılmaktadır. Geleceğe dair umutların yeşermemesin neden olmasına zemin hazırlamaktadır.
Ayrıca tüm bu huzursuzlukların neden olduğu toplu göç olayları tüm dünya için büyük sorunlar meydana getirmektedir. Savaştan, açlıktan, yoksulluktan kaçan insanlar, gittikleri ülkelerde kaderlerine terk edilmektedir. Açlıktan insan tüccarlığı, fuhuş, hırsızlık vb. durumları da beraberinde getirmektedir.
Yıkılmış binaların, çökmüş evlerin, göçmüş mağaraların içinde ölen çocuklarımızın bedenlerini, hayatlarına son verilmiş bir halde görmek ister miyiz?
Dünyanın ve ülkemizin barış ve kardeşliğe, dostluk ve sevgiye, hoşgörü ve diyaloğa çok muhtaç olduğu buna benzer durumlarda bize düşen görevler vardır. Irkımız ne olursa olsun.Barış ve kardeşlik için el elle vermeliyiz.
saygılarımla
Seçimler bitti.
Bitmeyecek senaryoları her gün, her saat, her dakika ve her saniye teker teker izlemek zorunda kalıyoruz.
Ana gündem Koalisyon formülleri..
Ana gündem başbakanlık hayali,
Ana gündem erken seçim,
Ana gündem Azınlık Hükümeti,
Seçim bitti fark edersiniz.
Ana gündemler almış başını gidiyor.
Nereye gidiyoruz.
Ne yapılmak isteniyor. Almış başını gidiyor.
Seçimler bitti ve seçim sonrası koalisyon formüllerine bir bakalım.
1-AK PARTİ-CHP
2-AK PARTİ-CHP-HDP
3-AK PARTİ-MHP
4-AK PARTİ-HDP
Yâda CHP-MHP dışarıdan desteğiyle HDP koalisyon ihtimalleri üzerinde duruluyor.
Bunlar ya gerçekleşir ya da erken seçime gidilecektir. Bakıldığında ihtimaller bunu gösteriyor.
Bunlar ihtimallere dikkat edilirse AK PARTİ-CHP ittifakı kesin gibi görülüyor.
Koalisyon formüllerini bir kenara, iktidar ve başbakanlık arayışları bir kenara bırakalım.
7 Haziran 2015 milletvekili seçiminde en büyük adaleti, kardeşliği bence Türkiye halklarının tüm dünyaya bir mesaj ve barış, kardeşlik için büyük bir fırsattır. Bu fırsattan yararlanılırsa Türkiye güçlenir hızla kalkınma sağlanacaktır.
Seçimler bitti unuttuklarımız neler olabilir.
Koalisyon tartışmaları kıran kırana geçiyor. Sokağa çıkıp bağırmaktan başka bir çaremiz kalmadı.
Hepimiz bu toprakların insanlarıyız.
AK PARTİ’siyle, CHP’siyle, MHP’siyle, HDP’siyle ve diğer partilerle bu ülkenin ortak kaderine sahip vatandaşlarıyız. Siyasi görüşü, duruşu, ırkı, milletti, mezhebi ne olursa olsun hepimiz eşit haklara sahibiz. Herkes kafasına göre bağırıyor ben onunla, bununla, şununla ittifak yapmam diyor.Sadece bir şeyi unutuyoruz beraberce yaşamak, kardeşçe yaşamak unuttuklarımızın arasında paslanıp çürümeye mahkûm bırakılıyor.
Bu seçim ile birlikte Türkiye’de yaşayan Türk, Kürt Arap, Ermeni, Alevi, Laz, Çerkez, halklarının hep birlikte ve beraber kardeşçe ve barış içinde huzurlu bir yaşam iradesidir.
Gelin kardeşler hep beraber barış,kardeşlik için haykıralım..
Saygılarımla
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.