Viranşehirli Araştırmacı-Yazar Eyyüp Azlal Ortadoğu halklarının kutladığı Nev-rüz Bayramının Tarihi gelişimi bu yazısında ele alıyor. Değerli Yazarımızın, değerli çalışmalarını Viranşehir’in Sesi ile sizlere sunmaya çalışacağız.
“Yeni gün anlamına gelen “Nevr-rûz ya da Nevrôz” Kuzey yarım kürede bütün halkların ortak bayramı olarak kutlanır. Kimi halklar zamanla bu geleneği unutmuş, kimileri de bu geleneğe yeni kültür unsurları ekleyerek tarih sahnesindeki yerini korumuşlardır.
Bir dönem Türkiye’deki Kürtler, bu bayramı kutluyor diye yasaklanan Nev-rûz ne hikmetse 1992’de Azerbaycan, Sovyetler Birliğinden bağımsızlığını kazanmasıyla elli yıldır kutlanamayan milli bayramı “Nev-rûz”u kutlamaya başlar. Bunu gören bizim ricâl, alelacele Nev-rûz’u milli bayram ilan eder. Ve devlet dairelerinin bahçelerinde ateş üzerinde atlama seremonileriyle bu bayram idrak edilir oldu.
Peki Nev-rûz’un ateşle imtihanı ne ola. Türk söylencesine göre Nev-rûz, Türklerin Asena adlı dişi bir Bozkurt rehberliğinde Ergenekon’dan çıktıkları gündür. Demir ve ateşin birleştiği bugün Türklerce kutsal kabul edilerek bayram ilan edilir.
Orta -Asya’da göçebe ve çoban Türklerin İslam öncesinde sürülerini kışlaklardan çıkarıp, yaylalarda obalar kurarak şölen vererek bahar törenleri düzenlenmesi, coğrafi olarak hep aynı mevsimde ve 21 Mart’a gelmesi dolayısıyla; Türkler bu günü Bahar bayramı olarak kabul etmişlerdir.
Kürtlerin zaviyesinden Nev-rûz’a bakıldığında ise başka bir kültür ortaya çıkar. Kürt söylencesine göre Nev-rûz; Demirci Kâvâ’nın, zalim hükümdar Dahhak tarafından her gün öldürülen iki Kürt Çocuğu kanı yerde kalmasın ve analar ağlamasın uğruna Dahhak’ın sarayına gizlice girer ve onu öldürür. Dahakk’ı öldüren Kâvâ, dışarıdakiler haberi vermek adına sarayda ateş yakar. Bu mitoloji İranlılar tarafından da sahiplenir. Hatta Divan şiirinden epeyce işlenen bir mitolojik unsurdur bu. (A. Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar)
Peki asırlardır Nev-rûz’un hiç inkıtaya uğramadığı İran’da Nev-rûz, nasıl kutlanıyor. Rivayetlere göre İran Hükümdarı Cemşid bir dünya gezisinden dönerken Azebeycan’da 21 Mart’a Otağ kurar. Cemşid’in mücevherlerle süslü tahtına güneş vurdukça renga-renk ışıklar seçer ve çevreyi ışık hüzmeleri kaplar, verilen şölen ve yapılan şenliklerle halk neşelenir, O gün den sonra her yıl bugün bayram olarak kutlanır.
Bu coğrafyaya İslamiyet geldikten sonra Müslümanlar Nev-rûz’u tamamen yasaklamadılar. Buna bazı İslami motifleri yükleyerek yaşattılar. Peygamber efendimiz zamanında İranlıların kutladığı iki bayram vardı. Bunlar Nev-rûz (21 mart) ve Mihrican (21 Eylül) bayramıydı.
Zira Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, “Allah Teâlâ size, o İki bayram günlerine (Nev-rûz ve Mihricân’a) karşılık, onlardan daha hayırlı İki bayram gününü (Ramazan ve Kurban bayramlarını) ihsan etti.” buyurmuşlardır…. (İ. Rabbani k.s., Mektûbât 1/266)
Hz. Ömer döneminde İran’a yapılan fetihler sonucunda buralara İslamiyet yerleşince karşılaşılan iki Bayram ile ilgili şu uygulamalar yapılmıştır. Bu bayramlarda İran halkı şah’a ve yöneticilere hediyeler vermek zorundaydı. Bu hediyeler giderek vergi durumuna geliyor ve hediyesini vermeyen halk cezalandırıyordu. Bu Nev-rûz ve Mihricân bayramlarında Hz. Ömer hediyeleşmeyi kaldırmıştı. Daha sonra Müslümanlar özellikle Nev-rûz ile ilgili bazı İslâmî öğeler oluşturmuşlardır.
Bunlardan bazıları şunlardır:
*Dünya kuruluşunu bugünde tamamlar.
* Hz. Muhammed’e (a.s) nübüvvet bugün ihsan edilir.
* Hz. Ali, bugün doğmuştur. Rivayetlere göre;
* Hz. Muhammed (a.s), Beytullah’ın içinde ilk kez doğan amcası oğlunu kucağına alarak, Ali adını verir.
*Hz. Muhammed(a.s) bu günü kutlu gün olarak ilan eder.
* Bugün Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in kızı Hz. Fatma’nın evlendiği gündür.
* Bugün Hz. Ali’nin hilafeti elde ettiği gündür.
* Bugün Haci Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişinin ilk günüdür. Rum Erenlerinin Şah-ı Velayeti karşıladıkları gündür.
* Bugüne Gaip Erenleri “Kırklar’ın” toplandığı gün olarak inanılır. Bu nedenle bugün “Kırklar Bayramı” olarak da bilinir.
* Hz. Adem Peygamber bu gün dünyaya teşrif etmiştir.
Nev-rûz” bayramı edebiyat tarihimizde de göz ardı ettiğimiz bir öneme sahiptir. Klasik Osmanlı Döneminde şairler, padişaha yılın başında “Nevruziyeler” sunar ve iaşelerini alırlardı. Osmanlı Sarayı’nda da büyük şölenlerle Nev-rûz Bayramı kutlanırdı. Nev-rûz günü Hekimbaşı özel macun kaynatır. Başta padişah olmak üzere yakınlarına ve devlet ricâline ikram ederdi. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı kaldırılmasından sonra II. Mahmut, Nev-rûz Bayramını ve Bektaşiliği yasaklamıştır. Bektaşi babalarından Hüseyin Hüsnü Erdikul bir deyişinde;
Gönüller şad oldu, ilkbahar geldi,
Nevruz bayramına eriştik ya Hu.
Çemenzar şevk ile nura bezendi,
Nevruz bayramına eriştik ya Hu.
Şah İsmail Hatayı, Fuzûlî gibi Azeri şairlerinin bahar ve Nev-rûz ile ilgili şiirleri ve nefesleri vardır. İslamiyet’ten önce Zerdüşt olan Azeriler Nevruzun simgelerinden biri olan “Yasemen” çiçeğine özel önem veriyorlardı. Bu çiçek ile ilgili türküler, atasözleri vardır. Baharı müjdeleyen bir başka çiçek ise “kar çiçeği” Kardelen’dir. Doğu Anadolu’da Nevruz çiçeği denen bir başka çiçek de vardır. Çiğdem’ de bu mevsimde yetişir.
Fuzûlî’nin meşhur Leylâ vü Mecnun mesnevisinde Mecnûn’un Leylâ ile bir Nev-ûz bayramında karşılaşır. Ve Leylâ’yı gören Mecnun bayırılır.
Bir gün ki bahâr-ı âlem-efrûz
Vermişdi cihâna feyz-i nevrûz
Bu aşk Mesnevisinde Nevruz’un yaşandığı bir Bahar günü Leylâ ile Mecnûn’un kırda karşılaşmasını konu edinen minyatür de vardır o döneme ait, doğa, bir tepe, tepenin ortasında bir söğüt, söğütün dibinden çıkıp kıvrılarak akan dere, üzeri çiçek ve bitkilerle kaplı zeminle tasvir edilmiştir. Bitki öbekleri ile bezeli mavi tepenin arkasında biri şaşkınlıkla parmağını ısıran iki erkek bulunur. Dere, Mecnûn’un gövdesine sarıldığı bahar açmış bir ağacın önünden geçerek son bulur. Resmin sağında bağdaş kurmuş oturan, kırmızı elbiseli, beyaz başörtülü Leylâ, Mecnûn’a bakar. Leylâ’nın arkasındaki nedimesi sağ elinde bir “gül-âbdân” tutar. Ön düzlemdeki iki kadın da Mecnûn’a doğru bakmaktadır. Metinde, Mecnûn ve Leylâ’nın karşılaşmalarının ardından kendilerinden geçerek bayıldıkları ve Leylâ’nın gül suyu dökülerek ayıltıldığı anlatılır.
Mem u Zîn Mesnevisinde de özellikle Ahmed-i Hânî’ye ait eserde Mem ile Zin, bir Nev-rûz gününde karşılaşmışlardır. Ve birbirlerini gören aşıklar da aynen Leylâ ve Mecnûn gibi bayılırlar. Sonra ayıldıklarında bir birlerine yüzüklerini verirler. Yalnız Mem ile Zin’in aşklarını pekiştirmek adına bir aşk-ı beşeriyi temsilen Tacdin ile Sıtti vardır. Bu da aşk-ı ilahiye giden yolda okuyucuya aşk-ı beşeriyi anlatmaktır.
Son olarak şunu söylemek lazım. İslam tarihinde peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in veladeti esnasında bir mucizesi sadır olur. İran’lı mecûsilerin ana tapınaklarında bin yıldır söndürülmeden yakılan kutsal ateşleri aniden sönmüştür. Bu ateş işte o ateştir. Bu yüzden Nev-rûz bayramında Mem, nasıl Zîn’e bir bahar bayramında aşık olmuşsa ve Botan Halkı kırlarda eğlenceler düzenlenmişse biz de böyle eğlenelim. Ya da Mecnun ile Leylâ’nın bir Nev-rûz bayramında karşılaşması gibi karşılaşalım. Ateş’ten uzak duralım ve bu ateşi söndürelim.
33 yıl sonra bir ilk!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.