Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde, Keko Hikmet’ olarak tanınan Şeğ Hikmet Aydın’ın aile mesleği arabuluculuk. Aydın ailesi kuşaklardır bölgedeki kan davalarını ‘sulhe erdirmek’ için çalışıyor.
Şeğ Hikmet Aydın, namı diğer ‘Keko Hikmet’in dokuz kuşaktır yaptığı bir aile mesleği var: Kan davalarında arabuluculuk yapmak. ‘Tarafsızlığın sembolü’ olarak anılan evinde sayısız davayı sulhe erdiren Aydın, “Bizi dinlemeyenler pişman oluyorlar ama iş işten geçiyor. Barışan aileler birbirlerine sarılıp ‘Biz bunu niye yaptık’ diye ağladığında duygulanıyorum” diyor.
“SENEDE 50 DAVAYA GİDİYORUM”
75 yaşındaki Şeğ Hikmet Aydın, her sene 50’ye yakın davaya gittiğini söylüyor ve “Sulh olayları dedemden bize kalan eserdir” diyor. “Sülalemiz, Peygamber Efendimiz’in öz amcası Hazreti Abbas’tan gelen Harun Reşit. Kendisi bir alim. İtilafların çözümü için ona başvurulurmuş. 1925’te Siirt’in Tillo ilçesinden Siverek’e gelmişler” diyen Aydın şöyle devam ediyor: “Dava çıkınca bize iletiyorlar. 6-7 kişilik bir ekibimiz var. Bazen başka ailelerin temsilcileri veya avukatlar da eşlik ediyor. Genelde vuran taraf bize gelir. Vurulan tarafa Allah’ın emrini tebliğ ederiz. ‘Cenab-ı Hak barışın demiş’ diyoruz. Bazen vurulan kişinin akrabaları da gelir çünkü olay büyürse sonucun onlara sıçrayacağını bilir. Ailenin büyükleri bana ‘Sen gelmişsen bir bildiğin vardır’ derler. Bazı gençler ‘Biz de vuracağız, karşılık vereceğiz’ diyor. Oysa, hesabı mahkemeden istemeliler. Biz de ‘Kan, kanla temizlenmez. Kan, suyla, nefsin ayak altına alınmasıyla temizlenir’ diyoruz. Kız davalarında, zulüm edenlerin bir kızı alınıp diğerine veriliyor ki kaynaşma olsun. Tarla anlaşmazlıklarında zararlar tahsil edilir.”
Peki anlaşma nasıl sağlanıyor? Keko Hikmet, tüm tarafları dinledikten sonra bir kenara çekilip istişare ediyor. Fikir birliğine vardıktan sonra aileye gidiyor ve önerilerini sunuyor: “Kabul eden oluyor, etmeyen oluyor. Önce kabul etmeyip sonra eden oluyor. Bazen istişareler senelerce sürüyor. Bazen de ‘Biraz sabredin’ diye haber gönderiyorlar ama art niyet oluyor. Öcünü alabilmek için süre istemiş oluyorlar çünkü biliyorlar ki barış olursa bir daha öldüremeyecekler. Bizi dinlemeyenler sonra pişman oluyorlar ama iş işten geçiyor. Sözünü tutmayanlara bir daha gitmiyorum. Barışan aileler birbirlerine özlemle sarılıp ‘Biz bunu niye yaptık’ diye ağladığında ben de duygulanıyorum. Şartları arasındaysa aileler hukuki şikâyetlerden vazgeçebiliyor. Ancak adam öldürenlerde vicdanıma göre taassuba geçiyorum. Vicdanımın sızlamaması için kimseye ‘Katilin suçunu üzerinden kaldırın’ diyemem. Kan davalarına en çok mal paylaşımındaki anlaşmazlıklar ve tarlaların bölüşülememesi neden oluyor. İkinci sırada kız kaçırma geliyor. Sulha sadece insanlar öldükten sonra girmiyoruz. İki kişi tarlada kavga edince de olay büyümeden gidip barıştırıyoruz. Öldürülen taraf taziye yapmıyorsa bu kan davasına dönüşecek anlamına gelir. Nadiren de olsa böyle durumlarda taziye yapsınlar diye araya giriyoruz. Bu işi insanlık namına yapıyoruz. Külfetli bir iştir ama bu aile geleneği Allah tarafından verilmiş bir vazife. Dün gece 12’ye kadar bir aileyi barıştırmak için çabaladım. Yolculuklar beni yormuyor. Ancak gittiğimiz yerlerde anlayışsız kişiler bizi dinlemediğinde zoruma gidiyor.”
OĞLUNA MİRAS KALACAK
HİKMET Aydın’ın namı, Mardin’den Malatya’ya geniş bir coğrafyaya yayılmış. Etrafındakiler sebebini, “Kendisi ırk gözetmeyen, siyasi partilerin tekelinde olmayan bir kişidir. Adil ve dürüsttür” diye açıklıyor. Bölgede kan davalı ailelerin sayısı bilinmiyor. Ancak Aydın eskisi kadar olmadığını söylüyor: “Gençler artık üniversite mezununu ama bitmeyen davalar da var. Mesela 40 yıl önce öldürülen birinin davasının sulhu ancak iki yıl önce yapılabildi. Barışı en çok toplum istiyor.” Hikmet Aydın’ın 14 çocuğu var. Kendinden sonra büyük oğlu Lütfü ‘sulh mesaisi’ni devam ettirecek.
‘BAZEN ARADA KALIYORUZ’
Bölgenin diğer arabulucusu ‘Şeyh Ali’ lakaplı Ali Şeyhan (36). Çerçuli Köyü’ndeki dergâhındaki Ali Şeyhan anlatıyor: “Ailemiz Mekke’den Medine’ye, oradan Irak’a, en son 338 sene önce Karacadağ’a gelmiş. 25 yaşındayken babam vefat edince ‘sulh görevi’ bana kaldı. Taraflara, ‘Allah’tan korkun, Peygamber’den utanın, birbirini öldürmenin sonu karanlıktır’ diyoruz. Bazen birbirlerine kızıyorlar, biz arada kalıyoruz. Yukarı köyde arabuluculuk yaparken kafama taş attılar. ‘Bizi de vurdular, terk edelim’ demedik, barıştırdık.”
Urfalıların Baş Belası Sivrisineklerin Zararları Neler?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.